Yazarlığının otuzuncu yılında Mario Levi ile
‘Hatırla… Şimdi… Neredesin?’
Mario Levi’yle yazarlığının 30. yılı dolayısıyla buluştuk. O da bu yuvarlak sayıyı bahane ediyor; kutlama yapmak ve geçen zamanda neler olup bittiğini sorgulamak için...
30
yıla, 10 kitap sığdırdı. “İstanbul Bir
Masaldı” en bilinen eseri. “İçimdeki
İstanbul Fotoğrafları” ise özyaşamına en yakın romanı.
Bu romanın hemen başlarında “Hatırla... Şimdi... Neredesin?” kelimeleri
dikkati çeker. Bir ömrün şifresi gibidir: Geçmiş, şimdi ve merak edilen
gelecek. Bu üç kelime, bizim sohbetimizin de seyrini belirledi.
Levi’nin
dünü ile yarını arasında, onun bilindik dost yakınlığıyla dolaştık. Söz Levi’de
olunca, İstanbul da sohbette yerini aldı.
Okura
dokunmak...
Usta
yazar, yıllarını roman ve öykü ödülleriyle taçlandırdı. Eserleri 23 dile
çevrildi. Yazdıklarıyla okurlara dokunmanın ise ödüller kadar kıymetli olduğunu
düşünüyor. İsviçre’ten ona ulaşan bir kadının söyledikleri, yazarlığının armağanlarından biri:
“Geçen yıl üniversitede odamdaydım, telefonum çaldı, son derece nazik bir
kadın merhaba diyor, Türkçe konuşuyor. Dedi ki: ‘Sizi Cenevre’de göl kıyısında bir ruh ve sinir
hastalıkları kliniğinden arıyorum, uzun süredir burada tedavi görüyorum ve şu
anda kucağımda sizin ‘İstanbul Bir
Masaldı’ romanınız var. Bir süredir onu okuyorum ve romanınız bana çok iyi
geldi.’Bu yaşadığım olay bana bir
edebiyat ödülü kadar değerli geldi. Bir insana dokunmak...”
Hatırına gelen kötü anıları da var tabii.
Bunlardan biri, yine “İstanbul Bir
Masaldı” romanı ve onun baş karakteri Mösyö Jak’ta yaşayan dedesiyle
ilgili. Dedesine ithaf ettiği romanının, ondan izler taşıdığını hiçbir zaman
kendisine söyleyememiş:
“1997
yılında,ilk eşimden çok üzülerek de olsa ayrıldım ve dedemin Göztepe’deki evine
yaşamaya gittim. Anneannem ölmüştü, dedem yalnız yaşıyordu. Onun anlattığı
birçok hikâye gereken değişimlere uğrayarak romandaki yerini almıştı. Roman
bitmeye yakınken dedem vefat etti ve kendisi öldükten 3-4 ay sonra kitap
yayımlandı. Hiçbir zaman hayatının bu romanda izler taşıdığını bilemedi.”
Tam
zamanlı yazar olmak...
Levi bu romanı 1992-99 arasında, 7 yılda
yazmış. Gündüzleri bir reklam ajansında mesai doldurup, akşam 9’da uyuyup, gece
2’de kalkıp sabah 6’ya kadar çalışarak.
“Zaten,
hayatımın hiçbir döneminde tam zamanlı yazar olamadım” diye anlatıyor.
Geçen yıllara tek sitemi de bu: Kitap satışlarının onu tam zamanlı bir yazar
yapmaya yetmemesi...
“Çalışma
hayatında nefret ettiğim işler de yaptım, hatta şöyle söyleyeyim üniversitede
hocalık haricinde hiçbir işimi sevmedim. Ama ne yaptıysam ayakta kalmak için
yaptım” diyor Mario Levi:
“Çünkü
çok orta halli bir ailem vardı, onlardan da bir gelirim olmadı. Haliyle hep
çalışmak zorunda kaldım. Bunları da istediklerimi yazmak için yaptım ve bugüne
kadar hep istediklerimi yazdım.”
Eleştiri,
hakaret, tehdit...
Mario Levi, gerçekten de hep istediklerini
yazdı. Tüm romanlarıyla bize özlediğimiz bir İstanbul’u ve kenti zengin kılan
kültürünü yansıttı. “Aslında zor bir
şeyi başardım” diye anlatıyor:
“Adımı
değiştirmeden ortaya çıktım, adımı değiştirmeden kabul edildim, çoğunlukla
kültürüme dair konuları anlattım ve bunların hepsi bu ülkede kabul gördü. Bugün
eğer yazar olduysam, birileri yazdıklarımı okuduğu içindir. Dolayısıyla
bunların kıymetini bilmiyor değilim.”
Sohbetin seyri geleceğe vardığında ise
kaygı duyduğunu gizlemiyor. Yaşanan son “boykot”
gerilimi, karşı karşıya kaldığı ayrımcı tavrın örneklerinden sadece biri.
“Edebiyata
sığınışım, Türkçeyi mümkün olduğu kadar iyi kullanmak için elimden geleni
yapışım, yaşadığım toprakların hafızasına kendi bakış açımdan sahip çıkmak
isteyişim ve haliyle bütün bu değerlere sığınışım beni kaygılardan ne kadar
kurtaracak bilmiyorum. Sırf adından dolayı, seni tanımayan birtakım insanların
eleştirilerine, eleştirilerin de ötesinde hakaretlerine, hakaretlerin de
ötesinde tehditlerine maruz kalabiliyorsun” diyor.
Ardından, “sakın şimdi söyleyeceğimi
bir başlık cümlesi yapma” diyerek ekliyor:
“Günün
birinde bu ülkeyi terk edebilirim. Herkes gibi benim de kırmızı
çizgilerim var. Hayatım önemli değil, yazmamın engellendiğini görürsem giderim.
Çünkü benim için asıl önemli olan yazı ülkemdir. Onu kurtarmak için giderim. Öte
yandan, çevremdeki sevgi aylasını görünce, böyle bir şeye ihtimal bile
vermiyorum, bu ülkede bu olmaz diyorum.”
***
MARİO LEVİ, YAZMAKTA OLDUĞU
YENİ ROMANINI ANLATTI
‘İlginç bir aşk hikâyesi’
30’larında, başından bir
evlilik geçmiş ya da geçtiğini söyleyen, dergide editörlük yapan bir kadın
var... Ama zamanla sadece editörlüğünün doğru olduğu anlaşılacak.
Bir de 78 kuşağından bir
adam var. Dönemin sol hareketlerine sempati duymuş, hatta en yakın arkadaşı,
bir örgütün ileri gelenlerinden olmuş, daha sonra öldürülmüş. Bu adamsa iktisat
okuyor, okulu bitirirken de sınıf arkadaşıyla hayatını birleştiriyor. Ekonomik
açıdan her ikisi de çok başarılı oluyor.
Eşi büyük bir bankanın,
büyük bir şubesinin müdüresi, adam gömlek fabrikatörü... Sonra bir gün, 24
yıllık bir evlilikten sonra kadın adamı terk ediyor. Bir mektup yazıyor ve
“sevgilim var, artık yeni bir hayat yaşamak istiyorum” diyor.
Adam yıkılmıyor. Ayrılığı
kabul ediyor ve her şeyini satıyor. Avukatı aracılığıyla eşiyle her şeyini
paylaşıyor.
İşini bırakıp özel
üniversitede, sosyal bilimler fakültesi dekanı olan arkadaşının vasıtasıyla
ders vermeye başlıyor. Bir kitap yazmak istiyor, 80 yıl sonrasının
İstanbul’unda geçen bir bilimkurgu...
Sonra, ben bu romanı nasıl
daha iyi yazarım diye düşünürken, Çiftehavuzlar’daki son derece şık, büyük
dairesini bırakıp,“Şişli’de, Osmanbey ya da belki Pangaltı’da bir daireye
yerleşeyim, çocukluk mahalleme döneyim, orada belki kitabımı yazarım” diye
düşünüp internetten emlak ilanlarına bakıyor...
“Şişli’de, bekâra, randevu
almadan gelmeyiniz” yazılı bir ilan ilgisini çekiyor. İlandaki numarayı arıyor
ve karşısına tuhaf konuşan, konuşmalarının arasına aralıklar koyan bir kadın
çıkıyor..
Adam evin Perihan Sokak’ta
olduğunu öğreniyor ki Perihan Sokak, Şişli’de çocukluğunu geçirdiği yer. Hemen
gidiyor, kadını buluyor ve tanıştıklarında, kadının tuhaflığı adamı etkiliyor.
Daha sonra evin satışı
konusunda anlaşıyorlar, kadın teşekkür edip, bir daha görüşmeyeceklerini, tapu
işlemlerinin avukatı aracılığıyla yapılacağını söylüyor. Fakat olaylar öyle
gelişmiyor... Ondan sonra da çok ilginç bir kadın çıkıyor ortaya, ve çok ilginç
bir aşk...